Bizi Takip Edin
Facebook
Twitter
YouTube
Instagram
İptal

Mehmet Güleryüz: Aniden...

Mehmet Güleryüz'ün aramızdan aniden ayrılması bir şok etkisi yarattı. Belki biliniyordu hastaydı; ama pek de bilinmiyordu sanki! Birdenbire! Aniden! Nasıl? Hızlı bir insandı, meraklıydı. Hızlı bir şekilde gitti! Gençliğinden beri sansasyon yaratan bir çekiciliği vardı. Hızlı bir çekicilik. Akademi yıllarını anlatırdı Paris havaalanında çok kez karşılaştığımızda. Komet için derdi ki "Çok iyi bir ressamdır". Ömer Uluç ile de böyle bir ilişkisi vardı: Hayranlık ve rekabet arasındaydı. Bugün Türkiye'deki bir nesil ressamın hocası oldu. 1990'larda beraber resim jürilerinde bulunduk. Konuştuk resmi ve ressamları, Akademi'yi, Paris günlerini, onun ve Komet'in. Komet'i çok sevdiğini söyledi bana son zamanlarda. Komet daha yaşıyordu o sıralarda. Bunu belki ona göstermiyordu; ama kendisi bunu düşünüyordu. Altan Gürman ile Paris günlerini anmıştı.
Ciddiydi ama gözleri güzelce gülüyordu her zaman. Gözlerinden bir akıllı bakış atardı. Cesurdu. Kavgacıydı. İsyankârdı. Tartışmayı severdi. Konuşmayı da. Mitolojik bir kahraman olarak yaşadı. Ata bindi. 1989'da deve üstünde desen yaparak Seretonin sergisine girdi. Hareket sevmekteydi. Paris'te Sen Nehri'ne yaktıklarını atarak bir happening gerçekleştirdi. Daha Akademi'deyken, Paris öncesinde performanslar yapmıştı. Caz eşliğinde, Beyoğlu'nda, sokaklarda resim performansları da vardı hayatında. Söylemiş olduğuna göre, "Amerikalı bir doktor satın almıştı" bunları. Papier Maché'ler de yaptı. Avant-garde idi. Ama, sonra resmi savundu. Hem de çerçevesini değil, sadece tuvalin içini arzuladı. 1990'ların başındaki sanat tartışmalarında, "Enstalasyon mu yoksa resim devam mı ediyor?" içinde resimden tarafa ağırlığını koydu.
Efsanevi fotoğraflardan birinde Gezi Parkı sırasında göstericiler arasındaydı. Üzerinde DİSK sendikasının kırmızı bir yeleği kendisi yerdeydi. Bir direğe yaslanmıştı. Plastik bir kurşun yemişti. Canı acıyordu. Efsanevi kişilik olarak Mehmet, bu fotoğrafta yine bir direnişçi olarak gözükmekteydi; çünkü isyankârdı. Ve militarizme karşıydı.

Meselenin sanatı yapmaktan çok düşünmek olduğunu söylemişti. Resmin düşünerek yapıldığına inandı. Resmi sevdi. Bu sevginin götürdüğü yere kadar gitmesini bildi. Gerçek ihtiyaçlardan yola çıkmayı tercih ettiğini de söyledi. Performans, heykel, resim, desen ve pentürler gerçekleştirdi. Tiyatrocuydu. Oyuncuydu. Resimle ve sahnede performatif duruşuyla bedensel bir görünümü sundu.
BİLSAK'taki derslerinden beri gençlere dersleri ve bildiklerini aktarmayı sürdürdü. Lise öğrencilerine de resim üzerine konuştu. Yirmi altı Güzel Sanatlar okulundan gelen öğrencilerin resimlerini değerlendirmesini bildi. Saint Benoit'da okumuştu. Biz o anlamda okuldaştık da. Memnundu orada okumaktan. 1963'te başlayan resim sergisi serüveni bugüne kadar sürdü.
Paris'te 2018 yılında ilk olarak yıllar sonra Odéon'daki Cyril Guernieri Galerisi'nde bir sergi açtı; adını "De l'interieur" (İçeriden) koydu. Neden? Paris'teki gittiğimiz ev-atölyesinin içinde çalışıyordu. Dar bir espas ona içerisini veriyordu ve düşündürüyordu. Resimleri bu anlamda çarpıcıydı. Bir tablosunda kendisini ifade eden bir asılmış adamla: "Büyük bir ölü olacağım" diye adlandırmıştı tablosunu. Koltukta köpek bize bakmaktaydı. Arkada ise pencerenin iç kenarında asılı bir adam figürü sararmış olarak temsil edilmekteydi. Pencere açıktı ama asılmış adam içerideydi. Mizahtı belki, ama aynı zamanda her mizahtaki gibi büyük bir ciddiyet vardı burada, tıpkı gülen gözlerinin arkasındaki ciddi tavrı gibi. Figürlerin konturlarını çiziyordu, renklerde. Figürlerin desenleri gibi boyayı çalışıyordu. Göz ve el arasındaki ilişkide ele öncelik vermeyi tercih etmekteydi. Ve Paris'te aynı galerinin "içerisinde" kişisel sergisini ikinci defa gerçekleştirdi. Bu sefer sergisinin adını "Sızlanmalar Bahçesi"(2019) koydu.
Resimlerinde mekanlar tam belli değil gibiydi; ama hep bir espas içinde mevcut olmaktaydılar. Boya darbeleri spatülatif bir şekilde şiddetli ve hızlıydı. Mehmet hızlı yaşamasını sevdi ve birdenbire, aniden o hızla aramızdan ayrıldı. 86 yaşındaydı. Sapasağlam durmaktaydı. Birlikte başka arkadaşlarla Paris'te gittiğimiz lokantada hem etini hem de şarabını eksik etmiyordu. Fransız kültüründendi ve bu kültüre ve resmine bağlı olarak yaşadı. 
Türkiye'deki resim dünyası önemli bir figürünü kaybetti. Oğlu, karısı, arkadaşları ve onu sevenler, resmine hayran olanlar hayatlarından birisini yitirdiler ve sanat camiası üzgün olarak onu arkasından alkışlarla yollayacak. Biz de onu anacak ve resimlerine temaşa etmeye devam edeceğiz. 

Ali Akay kimdir?

Ali Akay Paris'te, 1976-1990 yılları arasında Paris VIII Üniversitesi'nde Sosyoloji, Felsefe ve Siyaset Bilim okudu. 1990 yılından beri İstanbul'da, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde öğretim üyesidir. Aynı Üniversitenin Resim Bölümü'nde 1992 yılından beri doktora derslerini sürdürmektedir.
Yurt dışında Paris, New York ve Berlin'de dersler vermiştir. Türkiye'de ve yurt dışında birçok kurumsal ve kurum dışı sergilerin küratörlüğünü yapmıştır. 
1992 yılında Toplumbilim dergisini kurmuş ve 2011 yılına kadar bu dergiyi sürdürmüştür. 2011 yılında, Toplumbilim dergisinin yeni ismiyle şu anda devam etmekte olan Teorik Bakış dergisini kurmuştur.
Yurt içinde ve yurt dışında yazıları yayımlanmıştır ve sanat, sosyoloji ve felsefe üzerine birçok kitabı vardır. 

Anahtar Kelimeler: #resim, #paris, #sanat, #mehmetgüleryüz, #figür, #aliakay

Yorumlar 0

Add comment

reload, if the code cannot be seen